Rokfor ve önyargı / Prejudice toward Turkish cheeses

mısır çarşısında cankurtaran şarküteri

İlk kez rokfor yediğimde tadını sevmiş olma ihtimalim nedir? İtiraf edeyim, düşüktür... Yoğun ve alışık olmadığım aroması olan bir şeyi ilk yediğimde aldığım tatla, bir kaç kez farklı zamanlarda (belki farklı kalitede olanlarını) denedikten sonra aldığım tat çok farklı. İlk aşamada, damağımı bu yeni lezzetle tanıştırıyorum –ki bu biraz vakit alıyor, sonra da iyisini kötüsünü ayırt eder hale getiriyorum –ki bu daha da çok vakit alıyor. Ayrıca da, benim gibi Antep peyniri yiyerek büyümüş biri için, rokfordan önce ezine koyun peynirini, eski kaşarı vesaireyi sevme ve aşina olma aşamaları vardı pek tabi ki.

Bir de, bir şeyi sırf meşhur diye, sevilmesi lazım geliyor diye sevme çabası var, ve ben buna lezzet önyargısı diyorum. Önyargı illa olumsuz bir anlamda olacak değil ya, sevmek de önyargıyla olabilir... Hele de, rokfora bayılan birisinin,  kaşar ya da beyaz peynir dışında bir Türk peyniri yemediğini görünce, bunun da aynı yukarda bahsettiğim gibi bir önyargı olduğunu düşünürüm. Aynı kişiye küflü Konya peynirinin varlığından bahsetmeden önce iki kere düşünürüm...

Mısır Çarşısı’ndaki Cankurtaran Gıda’ya girmeden önce iyi ve kötü tüm önyargılarımı bir kenara bırakıyorum. Burada, Türk peynirlerinin dünyayla yarışacak seviyede olduğuna ve özellikle bir kaç çeşidinin, örneğin Paris’te bir şarküteride rahatlıkla satılabileceğine inancım artıyor. İlk günden beri, her seferinde aynı tatta ve kalitede olmaları da beni ayrıca rahatlatıyor, demek üretimde standardı yakalayabilenler var, hayret!

erzincan deri tulumu
























































Benim favorilerim; Ezine peyniri, Erzincan deri tulumu, Trakya eski kaşarı, küflü Konya peyniri ve en güzeli de arada bir tulumun sonu geldiğinde rastladığım küflü tulum peyniri. Konya peynirini biraz kuru buluyorum ama küflü peynirin varlığı bile takdire değer, o yüzden asla kötülemek istemiyorum. Üstelik bu yeni bir peynir türü değil, Konya'da kimbilir kaç zamandır yapılıyor, ben yeni öğreniyorum, bu bile güzel bir şey. 
Ama o küflü tulum peyniri yok mu, işte o Türkiye'de yediğim en iyi peynirdi diyebilirim. Hatta diyorum ve artırıyorum, dünyadaki en iyi Erzincan küflü tulumuydu, itirazı olan!? Fakat tek sorunu çok nadir olması... Gittiğinizde tulumun sonuna yaklaşılmış ve peynirin biraz uzun beklemiş olmasını umut etmekten başka çareniz yok. Bu gerçi Cankurtaran için hoş bir dilek değil, çünkü peynirin beklemiş olması, satışın az olduğu anlamına geliyor. En son gittiğimde daha tulumun yarısında olduklarından yoktu örneğin. Keşke bu peyniri de ayrı bir tür olarak devamlı üretseler...

pastırmanın öyle yağlı kısımları ayıklamaya falan gerek yok...



























 
Peynir dışında, bal, kaymak ve pastırma çok iyi. Pastırmanın lezzetli olduğu, daha ilk bakışta belli, büyük parça yağı yok, yağ etin içinde damar damar dağılmış -ki bu benim kasabımdan öğrendiğim güzel bir taktik; bonfile alırken de mesela, etin içinde damar damar dağılmış yağ dokusu varsa, o et çok lezzetlidir demişti.

Cankurtaran'da muhtemelen geri kalan her şey de iyi ama ben her seferinde aynı şeyleri aldığımdan diğerlerini denemedim. Seviyorum napayım! Bir Cumartesi öğleden sonra,  Cankurtaran’ın kapısından içeri girip, “Her zamankinden” demeyi, peynirlerin tadına da ‘güzel mi’ diye değil, ‘eve kadar dayanamayacağım galiba’ diye bakmayı seviyorum!



bal çeşitleri










































Cankurtaran Gıda
http://www.cankurtarangida.com

Mısır Çarşısı İçi No: 33 Eminönü / ISTANBUL
0212 520 29 37